25 Aralık 2011 Pazar

sizin kitabınız var mı?

yeni yıla sadece 6 gün kaldı.. haftaya bugün yepyeni bi yılın ilk gününde olucaz.

yeni yıl yaklaştıkça, yaklaşık bir aydır reklamlarda, haberlerde hep aynı baskıya maruz kalıyoruz: yılbaşında sevdiklerimize ne hediye alacağız?

acemi usta olarak yılbaşında hediye alma verme fikri bana mantıksız geliyo. insan sevdiklerine bir şeyler hediye etmek için özel günleri beklememeli. hediye, içinden geldiğinde verildiğinde/alındığında samimi geliyo bana.

ama sizinle paylaşmak istediğim özel bir hediye var. eğer ki yılbaşında sevdiğinize/sevdiklerinize hediye almak istiyorsanız, ne alacağınızı bulamıyorsanız, bir fikir de acemi ustanızdan olsun isterim. bahsedeceğim hediye: sevgili kitabı...

ben bu siteyi tesadüfen gördüm. bir sitede reklamı vardı. reklam sevimli geldi, tıkladım, site de aynı reklam gibi gayet sevimliydi. fikir de oldukça yaratıcı. sevdiklerinize özel günlerinizde, doğum günlerinde, yıl dönümlerinizde hediye edebileceğiniz özel bir kitap hazırlayabiliyorsunuz.
kitap hazırlamak da oldukça kolay, zaten yönlendirmeler oldukça açıklayıcı.

üstelik sevdiklerinize derken sadece aklınıza sevgiliniz gelmesin. bu kitabı sizin için özel olan herkes için hazırlayabilirsiniz.

17 Aralık 2011 Cumartesi

makarnanın en leziz hali fırında olanıdır!

ne haftaydı.. buraya yazı yazmaya uzun süre ara vermemeye kararlıydım ama yoğun bi hafta olunca hiçbişey yazmaya fırsat bulamadım. bu haftayı başka zaman anlatırım, tam bi haftadır beklettiğim muhteşem bi tarifim var: fırında makarna!

her gün makarna yesem sıkılmayan bi insanım. her çeşit soslu makarna, sossuz makarna, sapsade makarna hepsine hastayım. ama fırında makarnayı hiç denememiştim. bi gün baktım yine elimde sadece makarna var, ama evdekiler artık sıkılmış, dedim artık denemenin vaktidir.
tarife baktım, elimde süt var, un var, bi yumurta yok. o işin kolay kısmı dedim koyuldum fırında makarnayı yapmaya. ama ben nerden bileyim, yumurta yüzünden aile faciası yaşayacaktık neredeyse! “sen al, hayır ben alıcam, hayır ben alacam” diye bir kriz yaşadık evet, ama sonra yemeğin lezzeti bütün krizleri unutturdu. bence tarif yumurtasız da olabilir. ola ki sizde de yumurta yoksa bence olayı aile krizine dönüştürmeyin. ama benim tarifim yumurtalı, krize dönüşse de başardım yani yumurta aldırmayı hehe…

malzemesi az, yapımı kolay, yemesi ultra lezzetli “fırırında makarna” tarifimize başlayalım o zaman…

9 Aralık 2011 Cuma

merhaba, ben “acemi teyze"

evet, bugünkü yazımı acemi usta olarak değil, acemi teyze olarak yazıyorum.

ben teyze oldum bugün.
hayatımda ilk defa hayata gözlerini henüz 10 dakika önce açmış bir bebeği gördüm. ben onun bir sürü teyzesinden biriyim. onun bir sürü teyzesi var, ama o benim ilk yeğenim…

adı “demir”, dünyanın en yakışıklı bebeğidir kendisi. ben de onun teyzesiyim, evet.

8 Aralık 2011 Perşembe

muhteşem "halvet" yüzyılı

daha önce de belirtmiştim, pek çok konuda acemiyim ama usta olduğum bir konu varsa o da dizi izleyiciliğidir.

bu çarşamba gecesinin konusu da tahmin edersiniz ki dizilerin en revaçta olanı “muhteşem yüzyıl”. bana göre “muhteşem yüzyıl” içinde bulunduğumuz dönemin en akıllıca işidir.
her dönemin kendine has dizileri var aslında. fenomen denilen işler toplasan beşi geçmez. hatta hemen akla gelenler: bizimkiler, asmalı konak, kurtlar vadisi. bu televizyon dizileri, fenomenlik, rating nedir nasıl manipüle edilir falan geniş konu, o başka bi yazının konusu olsun. bu yazıda sadece muhteşem yüzyıl anlatalım.

bendeniz acemi usta, sadık bir muhteşem yüzyıl izleyicisiyim. fragmanlarını heyecanla bekler, diziyi kaydeder, reklamları atlaya zıplaya izlerim. bu geceki bölüm galatasaray - fenerbahçe derbisine denk geldi. önce maçı izledik, galatasarayı tebrik ettik, sosyal medyada yapılan yorumlara güldük, eğlendik. trabzon maçı sarmayınca açtık kayıtlı programları, başladık muhteşem yüzyıla. bu satırları yazarken gözüm de televizyonda yani.

4 Aralık 2011 Pazar

bebeğimsin patates! hem de kaşarlı ve sosisliysen!

bir varmış bir yokmuş.. patates diye şekilsiz, tipsiz bi şey varmış.. ama gel gör ki bu tipsiz meymenetsiz şeyin tadı dillere destanmış. nasıl pişerse pişsin, yanındaki her şeyin lezzetine lezzet katarmış…

bi de yemek yapma acemisi bi usta varmış. usta dediğime bakmayın, o kendini öyle adlandırırmış. işte bizim bu acemi usta eldeki malzemelerden ne yapsak ne etsek diye düşünürken bi yemek sitesinde bi tarife rastlamış. adı “kaşarlı patatesli sosisler”miş. e sosisi, kaşarı seven, patatesle aşk yaşayan acemi usta kolları sıvamış, bu atıştırmalığı yapmaya kalkışmış. 

önce bi tane patatesi alıp bi güzel soyarak haşlamış.

sonra haşlanmış bu patatesi tereyağı ve tuzla bir güzel püre kıvamına getirmiş.

altı tane küçük sosisciği de uzunlamasına ortadan açıvermiş. tutmuş bu püreyi bi güzel sosisciklerin arasına yerleştirmiş.

bi de üstüne kaşar rendesi eklemesin mi?

sonra tutmuş, borcama dizdiği o sosisleri, önceden 200 derecede ısıttığı fırına yerleştirivermiş. 15 dakika başında beklemiş. bakmış üstteki kaşarlar eriyip kızarmaya başlayınca fırından alıvermiş.

sonra ne mi olmuş… 

mübarek aşureler

malum muharrem ayı, ya da ben gibi oburların daha çok bildiği adıyla aşure ayındayız. e, o zaman hadi kolları sıvayalım, malzemelerimizi hazırlayıp aşurelerimizi yapalım, komşularımıza, eşimize dostumuza dağıtalım…

yiğit özgür'ün hastasıyız!
şimdi bu girizgahla sanmayınız ki size burada en güzel aşure nasıl yapılır tarifi vereceğim.. ben, acemi usta, acemilerin acemisi acemi usta, daha patates yemeklerinden etli butlu yemeklere yeni geçiş yapabilmiş acemi usta aşure tarifi verecek.. korkmayın, tabi ki öyle bir şey yok…

2 Aralık 2011 Cuma

ofsayt nedir, nasıl pişirilir?

hayır başlık sizi yanıltmasın, ben ofsayt nedir biliyorum! hem de kolay öğrenenlerdenim. ama hala ofsaytla ilgili kafamı kurcalayan sorular olabiliyor. ama nedense bu sorular hep maç izlerken aklıma takılıyor. yanlış zamanlama insanıyım.

stadda maç izleme acemisiyim bi de. iki maç izledim stada gidip, onlarda da tezahürat coşkunluğuna kapılıp maçtan koptum, ne diyoruz nasıl bağırıyoruz anlayayım diye maçları izleyemedim. evde izlerken de kalp krizi geçiririm genelde. heyecanlı bir spor sonuçta. en güzeli bence skoru köşede yazan kanalda dizi izlemek. aa gol olmuş, aa yeniyoruz, aa gol yedik demek. oh mis, ne kalp krizlik durum var, ne de tezahüratı yanlış mı söyledim stresi yaşamak. sonuçta futbolu sevsem de sonuçta kadınım yani.

29 Kasım 2011 Salı

bırak o sigarayı!

sigara mevzusu derin mevzu. niye başlarsın, niye içersin, bağımlılık mıdır bunlara hiç girmeyelim. bu yazının derdi sigarayı bırakmak, ya da bırakmamak.

eğer sigarayı aşkla içiyor ve “olmaya devlet cihanda bir nefes sigara gibi” diyorsan zaten sigarayı bırakma gibi bi derdin de yok demektir. oh mis... ben yıllarca böyle içtim sigarayı, ölümüm senin elinden olsun yarim dedim, bırakmayı aklıma bile getirmedim.

sonra boğazımdaki gıcığı temizlemekten konuşamadığımı fark ettim. sabahları ciğerlerimin ağrıdığını. dedim ki, yav sevgili, artık biraz ilişkimize ara mı versek? olmaz dedi, bırakma beni, sen bensiz naaparsın... haklısın dedim sustum.

sonra nikotin bandı aldım, bi internet sitesinin abidik bi ucuzluk kampanyasından. çok iddialıydı, bunu tak, hatta sigara da iç, sonra zaten yavaş yavaş unutcaksın! tamam dedim ya, tam benlik. taktım bandı talimatlardaki gibi sırtıma. oohhh, elimde sigaram, sırtımda bandım, benden mutlusu yok.. ilk günün akşamı nikotin bandı benim sigaraya olan aşkıma dayanamadı ve kendini sırtımdan atmak suretiyle intihar etti.
yılmadım! “demek ki sırtım bant kabul etmiyör” tesellileriyle koluma yapıştırdım.. tık yok.. e olmadı elime yapıştırayım dedim... ı-ıh.. en son sinirimden “ağzıma yapıştıracam tutmayın beni!” diye çırpınırken kendime geldim. bu böyle olmayacak. benim durumum giderek kötüleşiyo, günde bi paket içtiğim sigara, iki pakete yaklaşmış. ne zaman “bırakacam bu mereti” desem, daha mereti kısmına gelemeden aynı anda 30 sigara birden yakmak istiyorum. e ben de pes ettim. 


 bi kitap duydum sonrasında, sigarayı bırakmanın kolay yolu. hemen yorumları okudum, herkes diyo ki “hacı okudum bıraktım ağzıma sürmüyorum” Yav dedim, madem kolay yol var hemen deneyelim. aldım bi solukta okudum. çok da mantıklı meret, her satırını kafama kazıdım. hak verdim her satırına evet yaa hakkaten öyle diye. ama tam gaz sigara içmeye devam kitabı okurken. kitap bitti.. üstünden günler geçti.. yok, olmuyo dedim, ben gerçekten bırakamıcam bu iradesizlikle, pes ediyorum...
ve bi gün.. sigaraya zam geldi... 

"leyla ile mecnun" güzellemesi

dikkat! lütfen bu yazıyı aşağıdaki şarkı eşliğinde okuyun! 
(ya da önce klibi izleyin, kafanızda bu şarkı dönüp dururken devam edin yazıya.. okuyan sizsiniz, siz karar verin arkadaş..)



evet, bu blogda acemilikleri yazıyorum ama acemi olmadığım bir konu varsa o da "dizi izleyiciliği"... orta halli her vatandaş gibi benim de en büyük eğlencem televizyon dizileri...

ve geçen sezon hayatımıza giren bir dizi, "leyla ile mecnun".. hemen her izleyicisi gibi ben de biraz geç keşfettim bu diziyi. ama geç olsun güç olmasın. internetten ve tekrarlardan açığımızı kapattık çok şükür..

27 Kasım 2011 Pazar

etli butlu bir yemek: tavuk!

benim gibi mutfak acemisi bi insanın yemek tarifleri içeren bi blog açması nasıl bi deli cesaretidir düşünmek lazım. sırf bunun üzerine bile bir blog açabilirim :)

blogla ilgilenmeyeli nerdeyse 1,5 sene olmuş. aslında her türlü acemilik bu blogun amacı ama madem ki ilk fikir yemekti, 1,5 sene sonra ilk yazı yine yemekle ilgili olsun.

her akşam ne pişirsem ve yedikten sonra da dağ gibi biriken bulaşık derdi olmasa yemek yapmak zevkli iş aslında. 

acemi usta olarak ben, yazmayalı patatesli yemekleri aştım, etli butlu yemeklere geçtim. patates her daim hayat kurtarır, ama tavuk da sevdiğimiz bi besin.

hele pratik bi tavuk yemeği var ki akıllara ziyan, mideye şenlik...
malzemeleri eve giderken alıyorsunuz, eve vardıktan yarım saat-40 dakika sonra yemeği sindiriyor oluyorsunuz, bu derece yapımı kolay ve yemesi hızlı :)

eğer yemeğin yapımını merak ettiyseniz buyrun yazının devamına...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...